Biraz Sarı Bolca Lacivert


2003 –

Sanırım dört yaşındaydım. Babaannemim seyyar satıcıdan aldığı sarı-kırmızı çubuklu formayı aldığım günün akşamı üzerimden çıkardığım an Fenerbahçeli olmuştum. Babam ‘Sen Fenerlisin oğlum’ demişti; bundan 21 sene evvel.

1984 deki şampiyonluğu hatırlamıyorum ama daha sonraki üç şampiyonluk her anıyla hafızamda. 21 senede hafızama üç şampiyonluk kazıyan bir takıma aşık olmak kolay olmasa gerek. Zoru başardığım için pişman değilim.

İlk şampiyonluğumu ilkokulu bitirdiğim yıl yaşamıştım. O yıl Anadolu Lisesini kazanmıştım. Ortaokul yıllarım Beşiktaşın zaferlerine teslim olmuştu. İkinci şampiyonluk liseden mezun olduğum yıl gelmişti. Ve o sene üniversiteyi kazandım. Performansım adeta Fenerbahçe’ye bağlıydı. Üçüncü şampiyonluğumu üniversiteden mezun olduğum yıl yaşamış olmam garip bir tesadüftü benim için.

Üniversiteye başlamam ile Galatasaray’ın altın yılları da başlıyordu. Avrupa’da her zaman taraftarıydık. Hiç unutmuyorum Manchester’ı eleyip Şampiyonlar Ligine çıktığında gözyaşlarıma hakim olamamıştım. O yıllar bu şekilde yaşanırdı Türk takımlarının Avrupa zaferleri.

Sonra değişim başladı. Dışarda kabul alan hep Galatasaray olunca rekabet de içerde etkisini göstermeye başladı. Kimimiz halen eski usul destekçiydi;kimimiz ‘ben Avrupa’da Türk takımlarını tutarım’ derken , mağlup gelinen maçlardan sonra ‘Aslında iyi oldu’ düşüncesindeydi;ve kimimiz de ‘Eskiyi unutalım. İçerdeki rakibim dışarda da rakibimdir’ fikrindeydi.

Genel suçlama Ö.Çavuşoğlu’na veya A.şen’e karşıydı. Onlara göre değişimin tek suçluları bunlardı. Ama kimse 92 deki Fenerin Sigma hezimetinden sonra karşılaştığı tek başınalığı bu değişimin başlangıcı olarak görmedi veya görmek istemedi.

Herşeye rağmen Galatasaray’ın 2000 yılındaki altın yılında ben de GS li idim. Popescu’nun golünden sonra BJK li arkadaşım ile kol kola, kantin masalarının üzerindeydim ve hemen ertesinde araba ile Kızılay’a doğru yola çıkarken GS’li arkadaşım ‘İnanamıyorum , FB li birisinin arabasında GS’nin şampiyonluğu kutluyorum’ diyordu. Ben de inanamıyordum ve fakat bayrağa izin vermeyişimin gururunu da şimdi yaşıyorum.

Avrupa’daki son GS destekçiliğimi o yıl yaşamıştım. Son noktayı güzel koymuştum. Artık içerdeki rakibim benim için dışarda da rakibimdi. Üzgündüm fakat tek suçlu ben değildim bu durum için. Aslında Türk futbolunun güzel bir yere gelişinin sonucuydu bu kopuşlar. Başarı geliyordu ve her büyük bu başarıya sahip olmak istiyordu.Yıllarca başarızlığa milli duygularımızla ortak olmuştuk çünkü birgün başaranın başarıya tek başına sahip çıkacağını tahmin edemiyorduk. Ve haklıydılar…

Kısmet Galatasaray’a güldü ve onları Avrupa’nın zirvesine taşıyacak on yılı tüm Türkiye’nin desteğiyle geçirdiler. Bu sadece bir takıma nasip olacaktı. Şimdi işler daha da zor; Fenerbahçe aynı başarıyı tek başına yakalamak zorunda ve Beşiktaş ve keza ikincisini istiyorsa Galatasaray.

Herşeyden öte belki gerçekten saçma bir oyun, belki gerçekten bir afyon ama belkisiz bir şekilde keyfini alan için bir aşka dönüşüyor futbol. Ben Fenerbahçe aşkımı benden önceki başarılarına değil benle beraber var olan Galatasaray gerçeğine borçluyum. Ne de olsa yirmibirinci taraftarlık yılıma biraz sarı bolca lacivert ile girdim.

***

2011 –

Aradan sekiz sene geçmiş ve bu sekiz senede ömrümün en başarılı Fenerbahçe’sini izleme fırsatını bulmuşum. Üç kez lig şampiyonluğu, şampiyon olamadığı senelerde ise -neredeyse hep-  lig ikincisi. Yani her sezon heyecanın zirvesinde.

Şampiyonlar liginde çeyrek final ile sonuçlanmış unutulmaz bir sezon.

Lacivertin en koyusunu yaşamışım bu sekiz senede. Ama sarıya da bir kat daha atmışım.

Artık her Fener formasını giydiğim büyük derbi öncesinde, keyfimin ortağı sarı kırmızı forması ile yanımda oluyor.

3 thoughts on “Biraz Sarı Bolca Lacivert

  1. “Hiç unutmuyorum Manchester’ı eleyip Şampiyonlar Ligine çıktığında gözyaşlarıma hakim olamamıştım.”

    Ben bu konuda eski usul destekçiyim. Avrupa’da oynayan her Türk takımını canı gönülden destekliyorum. Bazen arkadaşlara sinirlenip, “bu kez rakibi tutacağım bende” diye geçiyorum televizyonun başına ama her seferinde daha ilk pozisyonlardan sonra “kendini kandırma” diyorum, olmuyorum işte.

    96 da Maccabi’yi elediği maçtan sonraki ve 2007 deki Inter’i yendiği maçtan sonraki katıldığım kutlamaları unutmam hiç.

  2. Yahu bayrağa sen izin vermemezlik yapmadın ki takdiri ilahi, aldığımız bayrak 10 metre gitmeden rüzgardan düşüverdi:)

Yorum Yazmak İster misin?