Bir Hafta İki Film


Afiş_Kibarca Öldürmek  Afiş_Jack Reacher

Geçtiğimiz günlerde iki film aynı anda vizyona girdi ve sinema sayfaları filmleri iki başrol oyuncusunun rekabeti olarak gündemde tuttular.

Bahsi geçen iki oyuncu, Jesse James Suikasti ile tanıdığımız Andrew Dominik’in yönetmenliğinde Kibarca Öldürmek (Killing Them Softly) filminde kiralık katil rolü ile izlediğimiz Brad Pitt ve yönetmen Christopher McQuarrie’nin Jack Reacher filminde sivil kahraman Tom Cruise idi.

Her iki filmi de aynı hafta içerisinde izleme fırsatı bulduk. Aslında her ne kadar başrol oyuncuları nedeniyle kıyaslanmış olsalar da birbirinden teknik ve anlatım bakımından çok farklı iki filmdi izlediklerimiz.     

Kibarca Öldürmek, 2008 ekonomik krizinin vurduğu ABD’de arka sokak kumarhanelerinden birinde yaşanan soygun ve sonucundaki cinayetin öyküsünü anlatıyor.

Ağır bir tempo ile ilerliyor. Geçmişinde sahibi tarafından soyulmuş bir kumarhane tekrardan soyulur ise şüpheli kimdir? İkinci soygun ile zarara uğrayan yer altı patronu şüphelileri ortadan kaldırması için kiralık katil olarak Jackie’yi (Brad Pitt) tutuyor.

Foto_Kibarca Öldürmek

Kibarca Öldürmek’te bolca Tarantino etkisini izliyoruz. Fakat yetersiz bir Tarantino. Kahramanlar uzun diyaloglar ile konuşuyor ama bu konuşmalar seyirciyi pür dikkat seviyesine çekmiyor, merak uyandırmıyor. 

Kurşunun havada seyri, araba camını parçalayışı ve fonda beliren müzik estetik anlatımın filmde zirve yaptığı bölüm.

2008 ekonomik krizine vurgu yapan film, krizi hatırlatan detayları diyaloglara serpiştirdiği gibi sıkça fonda beliren Obama ve Bush’un kampanya konuşmaları ile de mesajını canlı tutmaya çalışıyor. Ama sorun şu ki iki ABD liderinin seslerine aşina olmayan ben (her ne kadar Obama’yı az biraz tanır olsak da yetmiyor) için bu mesajlar biraz havada kalıyor.

Jack Reacher ise Kibarca Öldürmek’in durağan temposunun aksine son derece hareketli bir seyirle izleniyor.

Şehrin havadan çekilmiş görüntüleri ile filme giriş yapıyoruz ki bu şekilde başlayan filmler bana her zaman ayrı bir heyecan veriyor. Şehrin hareketini görmek, yüksek binalar arasında gezmek ve kalabalık arasında henüz tanımadığımız kahramanlara odaklanıyor olmak…Oluşturduğu duygu güzel.

Hoş bir şehir parkında, güzel bir havada, beş kişinin keskin nişancı tarafından vurulmasıyla film başlıyor. Beş sıradan insan rastgele vuruluyor ve hemen akabinde -bıraktığı ipuçları sebebiyle- tetikçi yakalanıyor. Sorgusunda söylediği tek söz “Jack Reacher’ı bulun” oluyor.

Foto_Jack Reacher

Son dönemde izlediğim en keyifli polisiye-gerilim filmlerinden birisi olduğunu söyleyebilirim. Sadece aksiyon olarak değil (sadece aksiyon olan filmler tercihim değil) merak uyandıran sorusu ile de seyirciyi son dakikaya kadar canlı tutmayı başarıyor.

Son bölümlere doğru ufak soru işaretleri bıraksa da senaryo ve kurgu başarılı. Sonradan öğrendiğime göre Jack Reacher, Lee Child’ın roman kahramanı ve muhtemel ki diğer romanların uyarlaması ile devam filmleri de gelecek.

***

Yorum Yazmak İster misin?