İçeriye Bakan Kim?

Mehmet Günsür, Can Yayınları, 2006

Onun yazdıkları sade ve sıradan. Onun için yazılanlar ise bir o kadar içten. ‘Yeni isimler listem’den çekerek aldığım Mehmet Günsür kitabını (oynayan değil, yazan), onu hiç tanımadan bilmeden okumaya başlamıştım.

Maksat öykü olsun.

Önsözde yer alan cümleler önce beni etkiledi. Onun yazmadığı ama ona yazılan.

“Günsür ya da Memo.

Biz öyle bildik. Ona son “söz” yazmak, bana düştü.

İstemezdim.

Hiç!

Hikayelerine baktığınızda, duru bir suyun aktığını göreceksiniz.

Diğer yandan, damarda akan kan.

Fışkırdayarak akan kan. Deli kan.

Boğaz çocuğu. Alttan ve üstten ters akan su.

Sonsözü yazmak istemezdim.”

Bilmiyordum, dedim ya, 2004 yılında genç yaşta ölmüş bir yazar imiş. “İçeriye Bakan Kim?” ile Sait Faik Hikaye Ödülü‘nü aldıktan bir yıl sonra.

Ressam bir babanın oğlu. Sanat çevresinde tanınan bir baba ve o babanın tanıdıkları ile kurulan dostluklar…

Öykülerinde resim var, bolca var. Avcılık var, deniz var.

Dostluklar var, kalabalıklar, paylaşımlar, anılar… Yalnızlık var; evinden çok uzakta, bir deniz kenarında, komşu kalabalığın gürültüsü içerisinde denizde dalgaları izlerken yaşanan yalnızlık…

“Ben aslında, doğduğum evde ölmek isterdim. Daha çok şey biriktirmek ve onları birer birer çocuklarımın torunlarına vermek isterdim. Şimdi herkes var, hiçbir şey yok. Büyüyünce de olmaz, biliyorsun. Yaşamak, bir meslek değilmiş. Boşuna yazıyoruz. Yazık!”

Başka da hikayesini okuyamayacağım…

***